YAZI KONULARI: SAĞLIK, SANAT, EDEBİYAT, BESLENME, HASTALIKLAR, EĞİTİM, EVLİLİK... !!!
asdas
asdsadsa
Deprem uzmanı Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, Çanakkale'deki deprem hakkında açıklamada bulundu. Ercan, sosyal medyadan yaptığı paylaşımda şunları söyledi: "Biga-Çan kırığı KAK’ın Erdek’den doğru gelen Edincik kırığının, Edremit Körfezine sarkan koludur. Bu kolun deprem üretebilirliği M6-6,2 arasındadır. Bugün 7 km derinde Biga’da olan M4,5 yıkıcı değildir. 1983’de M6,1’lik depremi VIII yıkım gücünde olmuş 3 kişi ölmüştür. Sıkıntı yok." İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, İstanbul'da da hissedilen Marmara Denizi'ndeki 4,1 büyüklüğündeki depremin ardından resmi X sosyal medya hesabından açıklama yaptı. Paylaşımında ekiplerin saha tarama çalışmalarına başladığını belirten Bakan Yerlikaya şu ifadeleri kullandı: Marmara Denizi #Yalova #Çınarcık açıklarında 4,1 büyüklüğünde meydana gelen ve İstanbul başta olmak üzere çevre illerden de hissedilen depremde, AFAD ve ilgili kurumlarımızın tüm ekipleri saha tarama çalışmalarına başlamıştır. Gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Depremden etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Allah ülkemizi ve milletimizi afetlerden korusun.
Telef mi ¿¿¿¿¿!!!! BBP başkanı M.Destici, "Köpekleri Toplayıp Telef Edelim," buyurmuş. Ne kolay çözüm... Öldürmek ! Bu anlayış, avcılığı spor, bayramı kurban, danayı, kuzuyu pirzola, sahili para kaynağı, ormanı yakıp ranta açma, şehirlerde kentsel dönüşüm adıyla yamyam müteahhitlere rant kapısı açma... say say bitmez Doğa, orman, ağaç, yeşillik, çiçek... hayvan sevgisi... en sonlarda, önce ben... başka canlılara hayat hakkı tanımayan merhametsiz bir dünya bu insanlarla dolu. Köpek veya kedi, eşek, kuş... Bunlar canlı, duyguları var, sevgileri var, depremde seni kurtaran köpek, sahibi ölünce onun mezarında yas tutarak yatan köpek. Yavrusu ölünce ağlayan köpek... Dostum dediğinden, kardeşim dediğinden daha dost, daha kardeş olan o, sevgisi, bağlılığı menfaate dayanmaz, sizi korumak için canını feda eder. Öldürmekten başka çözüm bulmak çok mu zor ? Kafayı biraz buna yorsanız, kendinizden başka canlıların da, yaşam hakkı olduğunu bir bilseniz ! Benden olmayan veya beni rahatsız eden yaşamasın anlayışından vazgeçin. Biri bir suç işlediyse bunu genelleştirmek çözüm değildir. Pire için yorgan yakmayın. Çözüm Üretin Çözüm!
O'na Dil Uzatmayın; Şimdi ben orduyu Nato'ya bağlayan Adnan Menderes'in, devlet maaşıyla kumar oynayıp boş zamanlarında "şiir" yazan Necip Fazıl'ın, düşmana teslim olan Vahdeddin'in, Kuvayi Milliye ordusunun İzmir'e girişini duyunca palayı pırtıyı toplayıp kaçan Damat Ferit'in, Kurtuluş Savaşı boyunca Mustafa Kemal aleyhine paçavra gazetelerinde yazılar yazan ve "İnşallah Yunanlılar kazanır" diye dua eden Ali Kemaller sürüsünün, Meclisi fesheden ve ülkeyi yıllarca tek başına yöneten baskıcı Abdulhamid'in, hamamda cariye kovalarken ayağı kayıp düşen Sarı Selim'in, öz oğlunu tuzağa düşürüp öldüren Kanuni'nin, Alevi kıyımı ve katliamıyla ün salan Yavuz Selim'in, kundaktaki öz kardeşini boğdurtup öldürten Fatih'in, taht kavgasıyla Osmanlı'yı dörde bölen Çelebi kardeşlerin, Şeyh Bedreddin, Börklüce ve Torlak Kemal gibi halk önderlerini katleden ve "mülk Allahındır" diyerek adalet istedikleri için binlerce insanın başını giyotin kütüklerinde kesen Şehzade Murat'ın, Ankara Savaşı'da Aksak Timur'a yenilip esir düştükten sonra intihar eden Yıldırım BaYezid'in... Bu zincir, Taa Emevi'ye, ordan da halifeler dönemine kadar uzar gider. Bunlar hakkında kalkıp bir laf söylesem, ter ter tepinir, bir de "ölülerin ardından konuşulmaz" diye din ve ahlak dersi vermeye kalkışırsınız. Peki o zaman siz neden 85 yıl önce Hakkın huzuruna çıkmış olan bir lidere, bu milletin kurucusuna ve kurtarıcısına iftira atıyorsunuz? Hepimizin "anne" bildiği Zübeyde Hanım'a kendi pisliğinizi sıçratırken, siz hangi dinden ve ahlaktan bahsediyorsunuz? Bakın soytarılar; eğer Yunan Generali Papulas bu iftirayı atsa, tamam der anlarım. Hatta anlamakla da kalmaz hak veririm. Çünkü Mustafa Kemal, Bizans'ı hortlatmak isteyen Papulas'ın hayallerini suya gömdü. Yunan İyonyası ve Ege kıyılarında Büyük Helen İmparatorluğu hayalleri unufak oldu. Peki Mustafa Kemal sizin hangi hayallerinizi suya gömdü soytarılar? Saltanat ve hilafet mi, monarşi mi, teokrasi mi? İngiliz Mühipleri Derneği'nin sadık ve gayretli üyesi, gizli ve karanlık işlerin vazgeçilmez adamı Sait Molla bu iftirayı atsa,anlarım.Hatta anlamakla da kalmaz hak veririm.Çünkü adamcağız İngilizlerin g.tüne kıl olmak istedi,olamadı. Peki siz kimin nesi olmak istediniz de Mustafa Kemal bunu önledi soytarılar? Amerika'ya kıl oldunuz zaten...
İSRAİL FİLİSTİN SAVAŞI "Hamas" aslında, Filistin parlamentosunda yer alan ve seçimle parlamentoya giren, siyasi islamın Filistin'deki Direniş Hareketidir, Parti adını kullansa bile, Paralimiter bir örgüttür. Ancak Fanatik islamcıların etkin olduğu bu örgütte maalesef, lider düzeyinde olanlar ve elebaşılar, kariyer ve siyasi donanım bakımından yetersiz, bilgisiz, çapsız olduklarını bu son saldırıları ile dünyaya göstermiş oldular. Siyasi anarlistler bile bu saldırının amacını anlamış değiller, o nedenle, yersiz, zamansız, amaçsız ve çoook tehlikeli bir savaşa yol açmıştır. Siyasi yorumcuların görüşü ile bu bir "İntihar" saldırısıdır ve tabi "Haçlı Ordularının" zihniyetine ve mirasına sahip Abd'nin ve Batı'nın gözünde de İsrail'e "Meşru Savunma" hakkını vermiştir, yazıklar olsun! İki hafta öncesine kadar normal hayat varken, beklenmeyen Hamas saldırısı sonrasında, İsral'in acımasız, kural tanımaz saldırısı ile Bölge kan ve göz yaşına bulandı, bebeklerin, çocukların, genç kızların, yaşlı kadınların, ninelerin, dedelerin kanına girdiler. Arı kovanına çomak soktular. O bebekler ki Ne olduğunu asla bilmedikleri bu savaşın kurbanı olmakta, ya ölmekteler, ya da feci şekilde yaralanmakta. Arab dünyası ve tabi Batı dünyası alttaki vahşi saldırıyı seyretmekten başka hiçbir şey yapamayan yabani öküzler gibidir. Savaşı çıkaranlara ve sürdürenlere lanet olsun !
Bu Bizim Tarihimiz mi? Utanılacak Şeyler Yaşanmış Osmanlı Sarayında... İşgal edilen ülkelerden zorla saraya kapatılan çocuk yaşta kızlar, oğlanlar... Baştakilerin şehvetine kurban edilenler... Taht kavgası, doğan ve hatta doğmayan şehzadelerin boğularak öldürülmeleri... Padişah olanların ve olacakların işgal edilen hıristiyan ülkelerden zorbalıkla getirilen güzel kızlarla evlenmeleri... Tüm padişah karılarının ve analarının yabancı kızlardan olduğundan, Padişahların Türk soyundan oldukları söylenebebilir mi ? Saraylar hep böyle mi? Kalın duvarlar içinde çığlıklar ve İşlenen Günahlar! İşte size Bir hadım edilme hikayesi, kızlar ağası ya da Harem Ağasının Hikayesi : OSMANLIDA HADIM "Çocuğun göbeğinin hemen alt kısmı ve bacakların baldır kısmı, beyaz bandajlarla sarılır. Sırt üstü yatmış olan çocuğun, üzerinde operasyon yapılacak olan bölgeleri acı biber karıştırılmış su ile üç kez yıkanır. Orak benzeri bir kesici ile hem testisler hemde penis mümkün olduğunca dipten kesilir. Hadım etme işlemi yapıldıktan sonra penis kökündeki kanala gümüş bir iğne veya metal çubuk sokulur. Daha sonra yara soğuk su içine yatırılmış kağıt ile dikkatlice sarılır. Bandajlama sonrası çocuk, iki adet bıçakçı yardımıyla birkaç saat yürütülür ve daha sonra yatırılır. Çocuk tuvalet ihtiyacını gideremeyeceği için 3 gün boyunca sıvı verilmez. Üç gün sonra bandajlar açılır ve tüp çıkartılır. Çocuk idrarını yaparken kanama olmaz ise sorun kalmamış demektir. Aksi takdirde kanallar şişmiş demektir. Ve çocuk ölür.Yapılan bu işlemlere tutulan her yüz çocuktan ise sadece bir kaç tanesi hayatta kalmayı başarabiliyordu. Her yıl osmanlı sarayının, toplumun yönetici sınıfının hadım gereksinimlerinin karşılanması için binlerce siyahi afrikalı ya da beyaz Avrupalı çocuk İstanbul'a getirilerek bu işleme maruz bırakılıyordu. İşte harem ağaları dediğimiz acılı yaşamın başlangıcı böyleydi, hani 600 yıl gittiği yere medeniyet götürdüğü iddia edilen osmanlının uygulamalarından sadece bir tanesi bu kayıp çocuklar. Kaynak isteyenler (N. M. Penzer'in "Harem" isimli eserinden..
Sorunun Cevabı Belli Ama Gene de Sormalı: Ne Yapmalı? Haydi diyelim Antalya'dayız Alanya'dayız... Kemer'deyiz... Fethiye'deyiz... veya Depremden yaralı Hatay'dayız... Hadi önce Alanya'da olalım... Güneş harika, balkondan, sahile, denize bakıyorsunuz, dalgasız ışıl ışıl... Bu zamanda buranın havası harika... Sahildesiniz, şemsiyeler işgal edilmiş, hepsi ücretli, daha çok kadınlar, çoğu yaşlı, denize bakıyorsunuz, şapkalı, şapkasız, yüzmeyi tam bilmeyenler simit dolamış beline... Genci, yaşlısı, çoğu kadın yüzüyor. Çevrenize bakıyorsunuz, abartısız bir tek siz varsınız, belki kıyıda köşede bir iki daha vardır sizin gibi... Hemen Hepsi Rus ve Ukraynalı... Rusya mı burası, değil, ama 10 kişiden 8,9 u Rus ve Ukraynalı. Yazlık daire fiyatları uçmuş 50 bin Avro'dan başlar, 200 bin Avroya kadar... Bu daireleri kimler alıyor dersiniz, tabi ki Ruslar, kısmen Ukraynalılar ve tabi ki zengin Araplar. Siz kendi ülkenizde yabancı gibisiniz. Onlar Türkçe öğrenmeye hiç hevesli değiller. Bizden Rusça bilmeyi bekler gibiler. Güney sahilleri Rus ve Ukraynalılar tarafından, kısmen Araplar tarafından işgal altında... Ancaaak Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerin hemen her semtinde, Suriyeli, Afgan, Afrikalı ile karşılaşabilirsiniz, bu şehirlerin bazı semtlerine hakim olmuşlar, ilerde oralar sadece onlara ait olacak, Türkler işgal edilen bu semtlerden, yavaş yavaş evlerini satarak veya onlara kiraya vererek kaçacak... Amerikan yanlısı olarak milis kuvvet olarak kullanılan Afganlı gençler, takım takım Türkiye'ye geliyor, neden, amaç ne? Amerika istedi diye mi?
Başladı bile, İstanbul'da, başka şehirlerde, Suriyelilerin, Afganların karıştığı, hırsızlık, yol kesme, cinayetler günden güne artıyormuş, haberlerde izleniyor, daha bunlar habere yakalananlar, duyulmayan, bilinmeyen daha çok olay vardır. Tabi ki daha bu başlangıç, sizler pencerelenizden sokaklara korkuyla bakacaksınız. Kadınlara, kızlara sataşma, taciz gibi olaylar artmış durumda, giderek korkuyla sokağa çıkamayacaksınız. Şimdilerde Hatay ve çevresi daha çok Suriyelilerin işgali altında. Rus ve Ukraynalılara gelince onlar, kalıcı olmayabilir, savaş bitince dönebilirler, ancak vatandaşlık alanlar kalıcı olacaktır, bunlar da sanıldığından çok fazla, güney sahil kıyı şeridi şehirler, ilçeler, Alanya, Side, Kemer... gibi yerler Ruslarla dolu, caddede dolaşan insanların yarıdan fazlası onlar denebilir. Suriyelilerin vatandaşlık almalarına gerek var mı, onlar zaten kayırmalı, koruma altındalar, onlara tc
Neşet Ertaş kim diye sorsanız, yanıt herhalde "O Anadolu'nun Sesi olur, yüreği olur, duygusu olur, türküsü olur, şarkısında türküsünde Nasrettin'i olur." Şarkının, türkünün ermişidir, ozanıdır, dudaktan söylemez, yürekten söyler. Şimdinin Şıkıdım şıkıdım şarkıcıları "yarına" kalamazlar ama Neşet, Nasrettin gibi, Köroğlu gibi, Dedkorkut gibi, Pir Sultan Abdal gibi... bu toğrağın sesi, yüreği olanlar gibi yıllar boyunca hep yaşayacaktır, yarınlara kalacaktır, gelecek kuşaklar da onun şarkılarını dinleyecektir. Başını, kıçını sallayarak paraya para demeyen şarkıcı bozuntuları Neşet'in tırnağı olamazlar, ama gelin görün ki, değeri bir türlü kapitalist tabaka tarafından anlaşılmayan bu halk ozanı yoksulluk içinde yaşamını sürdürmüştür. Şimdinin şımarık, ayağı yere basmayan, "Oramı da elle, buramı da elle"... gibi şarkılarla ünlenenlere gösterilen ilginin, verilen paranın pulun binde biri Neşet Ertaş'a nasip olmamıştır. 20 yıl boyunca Almanya'da kendi olanakları ile tedavi olmaya çalışmıştır. Ölümünden sonra, arkasından övgüler düzmek, adına "Neşet Ertaş Kültür Merkezi" açmak çok geç kalınmış değerbililiktir. C.B. Demirel tarafından verilen "Devlet Sanatçısı " ünvanını, "Devletin Sanatçısı mı olurmuş, ben halkın sanatçısıyım" diye kabul etmeyecek kadar gönlü zengin biridir, kendini halkın sevgisine ve ilgisine bırakmıştır. Lümpen ve bir kısım entel tipler Onu banal görüp beğenmiyor gibi davranıp burun kıvırsalar da, Türk halkı onu bağrına basmıştır, kendilerini beğenen bu hafif müzikçi tipler, gelip geçici moda şarkıcılara akıl almaz payeler vererek onları kar yığını gibi eriyip gidecek olan zirvelere çıkararak zengin edenler, asla Neşet'in sahip olduğu halk sevgisini, ilgisini anlayamazlar. Halkın bu ilgisi sayesinde, Neşet unutulmazlar arasında yerini almıştır. Yarınlara kalabilen sanatçılar ancak ve ancak halkın gönlünde yer alabilenlerdir... Neşet Ertaş ve onun gibi sanatçılar yüzyıllar da geçse asla unutulmazlar.
Asıl adı Haydar'dır. Sivas ili, Yıldızeli ilçesi, Çırçır Nahiyesi Banaz Köyünde doğmuştur. Yaşamının büyük bölümü Sivas'ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır bucağına bağlı Banaz köyünde geçti. İdam edilen Pir Sultan Abdal'ın ölümünün, 1547-1551 ya da 1587-1590 yılları arasındaki bir tarih olduğu sanılıyor. Bir Bektaşi ocağının Piriydi. Sosyal ve inanç isyanının başını çekmiştir. Bu olay, Kanuni Sultan Süleyman ( 1520-1566) ve Şah Tahmasap (1524-1576) zamanında olmuştur. Şah Tahmasap, Şah İsmail'in oğluydu ve adı Pir Sultan'ın şiirlerinde geçmektedir. Pir Sultan Abdal, Alevi gelenekleri ve tarikat içinde yetişti. Hayati (Şah İsmail), Kul Hüseyin ve Kul Himmet'ten etkilendi. Şiirlerinde duru ve yalın bir dil kullandı. Ana konuları, aşk, tasavvuf ve kavgadır. Tekke ve tasavvufun kalıplarını aşıp geniş bir halk kesimine seslenebildi. Medrese öğrenimi görmediği için, diğer bazı halk şairlerinin tersine, Divan Edebiyatı'ndan hiç etkilemedi. Pir Sultan Abdal, Vali Hızır paşa tarafından Padişah fermanı ile idam edilmiştir. "Hızır Paşa bizi berdar etmeden, Açılın kapılar Şah'a gidelim, Siyaset günleri gelip çatmadan, Açılın kapılar Şah'a gidelim." Osmanlı'nın zulmunden İran hükümdarı Şah İsmail'e sığınmak istemişler, bu hareketin lideri Pir Sultan olduğundan, isyancı suçlaması ile idam cezası verilmiştir.
Suriyeli, Faslı, Afgan, Somalili, Libyalı... Sınırlar korunmasız, tamamına yakını Arap, alt kültürden gelen, ümmetçi takım, şeriat isteyen kökten dinciler, içlerinde, kripto Işıd, El Kaide militanları, şiddetin, savaşın, acımasızlığın içinden gelen insanlar... Az değiller, toplamda milyonlar, 10 milyona yakın oldukları ifade ediliyor... Bunlar, özellikle Araplar, Suriyeliler, özel koruma altında, barınma, yeme, içme, sağlık, ulaşım... bir çok yaşam ihtiyaçları karşılanmakta... İş kurarlarsa, vergiden muaf oldukları ifade ediliyor. Türk Nüfusu azınlık hale getiriliyor, onlar çoğalırken sizler azalacaksınız... Anadolu Türk yurdu olmaktan çıkacak, Araplaşacak. İlerde, politik karışıklıkta, bunların kullanılmayacağının garantisi var mı? Sokaklar, silahlı kişiler tarafından tutulursa sizler korkuyla pencerelereden başınızı bile çıkaramayacaksınız, umulur ki öyle kara günler yaşanmaz. Niyet belli, gizli saklı, alıştıra alıştıra hepsi vatandaş yapılacak... Milliyetçi geçinen Mhp'liler nerde? Bozkurt İşareti yaparak milliyetçi olunmuyor. Milliyetçi olan, milletini koruyan, vatanına sahip çıkandır... Ümmetçilik milliyetçilik değildir. Tanrı Dağı kadar Türk olduklarını söyleyenler, ülkeniz, sessiz, sedasız, savaşsız işgal ediliyor, görmüyor musunuz!
İLETİŞİM Bankada babamla bir saat geçirmiştim, çünkü babamın para transferi yapması gerekiyordu. Dayanamadım ve sordum... "Baba senin internet bankanı neden açmıyoruz?" "Bunu neden yapayım?" diye bana sordu... “Böylece, banka havaleleri gibi şeyler için burada bir saat harcamanıza gerek kalmayacak. Derslerinizi online olarak bile yapabilirsiniz. Her şey çok kolay olacak! Onu internet bankacılığı dünyasıyla tanıştıracağım için çok heyecanlıydım. Bana "Bunu yaparsam evden çıkmama gerek kalmayacak" dedi. 'Evet evet'! diye ona yanıt verdim. Ona artık market ürünlerinin bile kapıya teslim edilebileceğini ve Amazon'un her şeyi teslim ettiğini söyledim! Cevabı beni suskun bıraktı. “Bugün bu bankaya girdiğimden beri dört kişiyle tanıştım ve arkadaş oldum. Beni artık çok iyi tanıyan personelle bir süre sohbet ettim. Biliyorsun annen ile yalnızız... İhtiyacım olan şirket bu. Hazırlanmayı ve bankaya gelmeyi severim. Yeterince zamanım var, aradığım fiziksel temas bu. 2 yıl önce hastalandım, meyve aldığım dükkânın sahibi beni görmeye geldi, başucuma oturup ağladı. Annen birkaç gün önce sabah yürüyüşü sırasında düştüğünde. Yerel bakkalımız onu gördü ve nerede yaşadığımı bildiği için hemen arabasına binip onu eve bıraktı. Her şey çevrimiçi olsaydı, bu "insan" temasına sahip olur muydum? Neden her şeyin bana teslim edilmesini ve sadece bilgisayarımla etkileşim kurmamı isteyeyim? Sadece "satış görevlisini" değil, muhatap olduğum kişiyi tanımak isterim. İlişkisel bağlar oluşturur. Amazon tüm bunları da sağlıyor mu?" Teknoloji hayat değildir... İnsanlarla zaman geçirin. cihazlarla değil. #alıntı
KILIÇDAROĞLU KAZANSAYDI NEMİ OLURDU ? Ekonomi şöyle olurdu, yabancı yatırımcı gelirdi, dolar şu seviyede olurdu, benzinin fiyatı bu olurdu mevzuna girmeyeceğim… Konumuz Kılıçdaroğlu mayıs ayında Cumhurbaşkanı olsaydı neler yapılırdı değil. Konumuz iktidarı devralsaydı neleri öğrenirdik? Mesela ; Karadeniz’de bulunan doğalgazın kaç milyar metre küp olduğunu, çıkarılma maaliyetini öğrenirdik… Mesela ; bulunan doğalgazın karaya ulaşıp ulaşmadığını, sisteme dahil edilip edilmediğini öğrenirdik… Mesela ; bir ay bedava verilen doğalgazın Karadeniz’de bulunan doğalgaz mı yoksa Rusya’dan satın alınan doğalgaz mı olduğunu öğrenirdik… Mesela ; Gabar Dağı’nda yeterli petrol bulunup bulunmadığını öğrenirdik. Petrol bulundu müjdesinin seçim yatırımı olup olmadığını öğrenirdik. Mesela ; enflasyonun gerçekten yüzde kaç olduğunu öğrenirdik. Mesela ; Türkiye’deki işsiz sayısını öğrenirdik. Mesela ; seri üretime geçtiği söylenen TOGG’ un günde kaç araç üretme kapasitesinde olduğunu öğrenirdik. Mesela ; Suudi Veliaht Prensine ve BAE Devlet Başkanı’na hediye edilen ‘Pamukkale beyazı’ TOGG’ların Gölcük fabrikasında seri üretimden mi çıktığını yoksa özel üretim mi olduğunu veya İtalya’ya mı sipariş edildiğini öğrenirdik. Mesela ; yollarda neden TOGG marka araç göremediğimizi öğrenirdik. Mesela ; dünyanın ilk SİHA gemisi diye pazarlanan, aslında F-35 savaş uçakları için yapılan uçak gemisine gerçekten SİHA’ların inip inmediğini görerek öğrenirdik. Mesela ; Suriye batağına bugüne kadar kaç milyar dolar gömdüğümüzü öğrenirdik. Mesela ; sınırımızın ötesinde konteynır ve biriket evlerde kaç milyon Suriyelinin yaşadığını onlara günde kaç para harcadığımızı öğrenirdik. Mesela ; Özgür Suriye Ordusu diye kurulan daha sonra adı Milli Suriye Ordusu’na çevrilen oluşumda kaç bin silahlı Suriyelinin görev yaptığını, Ankara’nın onlara maaş verip vermediğini, veriyorsa ayda kaç dolar verdiğini öğrenirdik. Mesela ; Çanakkale Köprüsü yılda 16 milyon 425 bin araç geçiş garantisiyle yapıldı. Yılda ancak 2,5 milyon araç geçiyor. Bu hesabı kimin yaptığını bu anlaşmaya kimin imza attığını öğrenirdik.
Türkler; Baykal Gölü çevresinden bugünkü Volga Irmağı hattına kadar uzanan coğrafyada ortaya çıktılar. Zaman içinde Hindistan’dan Macaristan’a kadar uzanan alanda etkili oldular. Ve birçok dine girip çıktılar. Bugün çok büyük bir kısmı Müslüman olan Türkler, şimdi *DEİZM* denilen yeni bir konuyu tartışmaya başladılar. Çünkü, bugün uygulanan Müslümanlık, bu *MİLLETE* dar gelmeye başladı. * *Kadının aşağılanması,* * *Aklın-bilimin horlanması,* * *Orta Çağ Arap geleneğinin din diyerek topluma zorla giydirilmesi...* * *Dinin siyasetçileri iktidarda tutmak için araç olarak kullanılması;* * *Hatta yolsuzlukları aklayan bir örtü yapılması...* * *Zalime, sömürgene karşı tavır takınmaması*; * *Emparyalist Batı’nın savunucusu konumuna düşürülmesi;* Bugünkü *İSLAM’ı* özellikle okumuş *gençler* arasında *sevimsiz* kılıyor. Ve böylece yeni bir arayış başlıyor. Bulunan *YENİ DİN* de *DEİZM* diye adlandırılıyor. *NE DEMEK DEİZM?* *Deizm* , kısaca *YARADANCILIK* demektir. İlahiyatçı Yazar Cemil Kılıç’ın yazdığı gibi biz bunu *TANRICILIK* (özgün biçimiyle *TENGRİCİLİK*) diye adlandırabiliriz. Giderek *yaygınlaşan deizmde* de Tanrı’ya inanç vardır. Bu TANRI * *Evreni yaratmıştır*; * *Doğa kanunlarını koymuştur.* * *İnsana da akıl vermiştir.* * *Ve artık dünyaya karışmamaktadır*. Böyle olunca da *insanla Tanrı arasındaki peygambere gerek yoktur*. *İnsan, kendisi aracısız olarak Tanrı’ya ulaşabilir*; böyle olunca da * hocaya, * imama, * papaza, * hahama gerek yoktur. * Melekler ve kitaplar da gereksizdir. * Kader denilen şey de yoktur. Çünkü işleyen doğa yasaları ve bunu çözmeye hazır bir akıl vardır. O yüzden *deistlere* göre, * Bakımsız kömür ocaklari.
Yasalar her vatandaş için aynı şekilde uygulanır, bu anayasa hük mü değil mi? Evet öyle ama,etkili ve yetkili yerlerde adamı olanlar pek şımarık oluyorlar ve bunlar suç işleme imtiyazına sahipler sanki, onlara yasa işlemiyor. "Ben kimim biliyor musunuz? Şimdi müdür beyi arayacağım, siz o zaman benim kim olduğumu anlarsınız." Tuhaf değil gerçek. O etkili kişi, devreye girip yasanın kayırmalı kişi için uygulanmasını önleyebiliyor, hatta ceza veren memurun kaderiyle oynayabiliyor. Dün sosyal medyada yer alan “ehliyetsiz araç kullanırken kontrole takılan vatandaş ile ilgili” bu görüntülerden sonra polis memurlarının açığa alındıkları doğru mu? Eğer doğruysa videoda adı geçen Mehmet müdürün kim olduğunu bilmek toplumun hakkı değil mi? Türk polisini böyle adam kayırmacılık ile görev yapamaz hale getirmek kabul edilemez.
Çok hatalı davranıştı, dik durmadı, duygusalıkla politika olur mu? Çocuk gibi, oyun bozanlık yaptı. İlla aday ben oluyum diye direten KK da büyük hatalar yaptı. Durup dururken türban teklifi, adam aldı topu kaleye attı. Sana ne türbandan! Ya o siyasetten silinen partilere ve yeni yetme partilere verilen tavizler ! Onlar meclise girmek için chp'yi kullandılar. Bu açıkça görülüyordu, CB adayı o olmuş, bu olmuş onları hiç ilgilendirmiyordu, onların amacı, meclise mv'leri ile girmekti, başka hedefleri yoktu ve hedeflarine ulaştılar. İlerde Anayasa filan değişikliğinde akp ile hareket edebilirler ve Türk milleti bu hatalar yüzünden beka sorunu ile karşı karşıya kalabilir. Meral hanımın çocukça hataları yanında K.Kılıçdaroğlu'nun hırsı ve illa "ben" demesinin tamiri imkansız hataları var, en başta seçimi kaybetti, 20 yıl sonra gelen büyük değişim fırsatı, kuş gibi elden kaydı gitti, bu affedilir, unutulur hata mı? O ticari anketçilerin dolduruluşuna geldi. Onlara her zaman %50 güvenmek gerekir, onlar parayı verenin düdüğünü çalar. Kendi anketini kendin yapacaksın ve anketi, rakip partinin kalelerinde yapacaksın.
İslam alemi, işte böyle, dışardan kışkırtmalarla birbirini kırıyor, salakça, kör ve asılsız inançlar yüzünden. Mezhep kavgaları, ne kadar temelsiz ... Sanki islamın ilk zamanında, ortaya çıkışında mezhepler varmış gibi. Hepsi, bencil kişilerin yani o imam denen hırslı kişlerin, kendi hükümranlıklarını kurmak için Kuranı delik deşik ederek, şahsi yorumlarıyla kendi kafalarına göre din ve ina icat etmelerinden türedi mezhepler denen ayrılıklar, bölünmeler... Şimdi bunlar birbirlerinin kafalarını kesiyor, ne bilim var, ne teknoloji var, ne ahlak var, kadınları kafese koymak onlara göre müslümanlığın temel şartı. Binlerce yıl geçse bu müslüman dünyası çağdaşlaşamaz.
Bir adam maaşını çekti ve kalabalık bir otobüse bindi. Bir hırsız kalabalığı fırsat bilerek adamın maaşını çaldı. Muavin ücreti istediğinde adam elini cebine att ama parayı bulamadı. Yüzü kızardı ve dili bağlandı. Şoför alaycı bir dille; bey abi saygın bir şekilde giyinmişsin ama cebinde 5 kuruşun yok.." dedi. Hırsız birden insafa geldi ve şöyle dedi; "Kardeşim..abimizin ücretini ben ödeyeceğim." Parası çalınan onurlu adam gülümsedi ve hırsıza dönerek: "Allah razı olsun ve senin gibilerin sayısını arttırsın inşallah.. Yolcular da aynı şekilde hırsızın güzel ahlakını övdü ve onun gibilerin sayısının artması için Allah'a dua ettiler." Ve o zamandan beri sayılar artmakta..! Halktan tomarla çalıp onlara kırıntı veriyorlar.
ÇUVALDIZ! Muhtarlık seçimleri yaklaşıyor. Başlarsın aslını neslini araştırmaya. Oy vereceksin ya. Peki seni yönetecek, ülkemizi içte ve dışta temsil edecek kişiyi seçerken, Muhtarı araştırdığın kadar soyunu sopunu araştırmadan neden oyunu veriyorsun? Ondan sonra da milli bayramlarımız niye coşkulu kutlanmıyor? 30 Ağustos Zafer Bayramı niye sönük geçiyor? Niye ülkemizin demografik yapısını değiştirmek için ülkemize mülteciler dolduruluyor? Papaz kılıklı bazı imamların milli duygularımızla oynamasına neden seslerini çıkarmıyorlar? Hep bu senin yanlış seçiminden a benim canım kardeşim. Onun için çuvaldızı bana, iğneyi sana batırıyorum. ANLAYANA SİVRİ SİNEK SAZ. ANLAMAYANA DAVUL ZURNA AZ.!
Orhan Veli'nin çok kısa ve çok anlamlı şiiri: "Neler yapmadık şu vatan için! Kimimiz öldük; Kimimiz nutuk attık..." Savaş gerekmedikçe cinayettir. Hele başka bir ülkeyi işgal etmek ve ora halkını çoluk çocuk demeden öldürmek daha da acı, ama tarih böyle olaylarla dolu. İşte Irak, İşte Suriye, İşte Libya... Dışardan, içerden işgal edilmiş oldular ve durumları perişan. Kurtuluş savaşı öncesi Anadolu'nun bölge bölge, şehir şehir işgali sırasında yaşananlar, kan donduran katliamlar, kadınlara, kızlara tecavüzler ve kurşuna dizmeler... Bu olaylar zaman zaman hatırlatılmalı. Şu anda Türkiye savaşsız işgal edilircesine kaçkın göçkünlerle doldurulmış durumda. Bir on-onbeş yıl sonra, Türkiye'nin demografik yapısı değişecek, tanınmaz hale gelecektir, açıkçası Araplaşacak.
Hristiyanlık rönesans ile rafa kaldırıldı. İncilin etkisi azalınca eğitim, bilim, teknolojik gelişim oldu. Çünkü bütün semavi dinler biat kültürü üzerine kurgulanmıştır. İslam ülkeleri artık şunu öğrenmeli. Din her türlü gelişim önünde engeldir. En baştada eğitimin. Çünkü eğitimli insan biat etmez hakkını arar. Bu hak aramada sosyal denge, hak ve hukuk demektir. Denetlenebilir yönetim demektir. Zenginliğin, refahın, artı değerin paylaşılması demektir. Kısacası din,, Sana düşman. Bana düşman. Düşünen insana düşman. Ülkemizki şuan dini tarikatların cenderesindedir. Bu tarikatlar ülkeye düşman. Camileri kapatalım. Dini yasaklayalım demiyoruz. Ama insan vicdanını sömüren din tacirlerinden de kurtulalım diyoruz.
Eti bank babalar gibi gidiyor…. Türkiye'nin geleceği Amerikalı Şirkete Satılıyor. BOR madenlerinin %75 Türkiyede. ETİ BANK'ın ASIL DEĞERİ 9 (DOKUZ) TRiLYON DOLAR DiKKAT 9 MiLYAR VEYA 9 MiLYON DEGiL 9 TRiLYON DOLAR... ABD SADECE 40 KIRK MiLYON DOLARA KAPATACAK. YAZIKLAR OLSUN.... KAPTIRANA, VERENE SUSUP SEYREDENE.... ALTI ÜSTÜ BİR MAİL GÖNDERMEKLE BU İŞ OLMAZ DİYE DÜŞÜNMEYİN LÜTFEN. VATANINI SEVEN HERKESE GÖNDERELİM, HEPİNİZİN BİLDİĞİ GİBİ ETİBANK öZELLESTİRİLECEK.. (VE ALICISI AMERIKA) VE BOR İŞLETMELERİ ETİBANK BÜNYESİNDE. KONULAN FİYAT 40 MİLYON $. LÜTFEN BİR DAHA OKUYUN VE LÜTFEN HERKESE İLETİN... YAŞADIĞIN DÜNYAYI SORGULAYAMIYORSAN, BARİ ÜLKENİ SORGULA..... ÖNEMLİ Borla çalışan araba üretildi, Maliyeti 200 tl olan
HATAY TÜRK ŞEHRİDİR Ve, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı, devletten maaş alan bir imam geçtiğimiz günlerde, Hatay ilimizle ilgili şu sözleri söyledi: “…1938’de Hatay Türkiye topraklarına katıldığında ilk yapılan iş ezanın yasaklanması oldu. Yani Fransız’ın yapmadığı zulmü bu topraklarda yaptılar.” Atatürk’ün savunulmaya ihtiyacı yok. Hindistan’ın kurucusu Mahatma Gandi der ki; “Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar Tanrı’yı da İngiliz zannederdim.” Evet işbirlikçiler bitmez… Bitmez de, Atatürk’ün kurduğu parti, imamın Hatay’la ilgili sözleri nedeniyle suç duyurusunda bulunmadı. Partinin Hatay milletvekilleri de suç duyurusunda bulunmadı. Neden?.. Atatürk’ün emaneti Hatay’ı sahiplenmeyen bir siyasi yelpaze, Atatürk’ün partisi olduğunu iddia edemez… Tarih nankör değildir, bir hizmeti asla unutmaz; ama nankörlüğü de kaydeder…
Engelli Raporu Avantajları Engelli raporu almanın avantajlarını aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz: Engelli aylığı Evde bakım hizmeti ve engelli evde bakım aylığı Kamusal ve kurumsal alanlarda indirimler ve ayrıcalıklar Erken emeklilik hakkı Muhtaç aylığı Doğalgaz yardımı Su faturası indirimi Hastanelerde muayene önceliği EKPSS ile memur olma hakkı Refakat izin hakkı Engelli raporu alan kişiler; daha sonra Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na engelli kimlik kartı almak için başvurabiliyorlar. Engelli kimlik kartı başvuruları, e-devlet platformu üzerinden de yapılabiliyor. E-devlet üzerinden engelli kimlik kartına başvurmak için hemen , https://www.turkiye.gov.tr/acshb-engelliler-icin-kimlik-karti-basvurusu linkine tıklayabilirsiniz.
ATANIN HUZURUNDA Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM'de yemin ettikten sonra Anıtkabir'i Ziyaret etti. Erdoğan, beraberindeki heyetle Aslanlı Yol'dan yürüyerek Atatürk'ün mozolesine çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ay yıldızlı çelengi bırakmasının ardından saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu. Daha sonra Misak-ı Milli Kulesi'ne geçen Erdoğan, Anıtkabir Özel Defteri'ne şunları yazdı: "Aziz Atatürk, Türkiye bir Seçim sürecini daha tüm dünyaya örnek gösterilecek rekor bir katılımla ve demokrasi şöleni havasında sühunet ile neticelendirdi. 14 Mayıs’ta TBMM’de görev yapacak 28'inci dönem milletvekillerini belirleyen milletimiz, 28 Mayıs’ta gerçekleştirilen Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda da şahsımıza yüzde 52,18 oy oranı ile yine büyük bir teveccüh gösterdi. Hamdolsun bir 5 sene daha ülkemize ve necip millerimize hizmet edecek olmanın bahtiyarlığını yaşıyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sisteminin de güven oyu aldığı bu seçimlerin milletimizin önünde yeni bir dönemin kapılarını açtığına inanıyoruz. Önümüzdeki 5 yıl boyunca Türkiye Yüzyılı vizyonumuzu hayata geçirmek için canla başla çalışmayı sürdüreceğiz.
Bu durumun yeni yazarların kitaplarının yayınlanmasını engelleyip engellemediği sorusuna ise Aksoy şu şekilde cevap verdi: “Kitap yayınlatmak isteyen fakat tanınmayan yazarların kitaplarının yayınlanması sadece yayınevlerinin sorumluluğunda değil, birçok tarafı ilgilendiren bir konu. Yayıncı, sonuç itibarıyla bir yapımcı. Yeni bir yazar kendisine bir dosya getirdiğinde elbette bu kitabın yayınlanmasını ister. Fakat yayınevi de bunun için bir yatırım yapacak. Bu durumda da yayıncı için her zaman bu kitap ne kadar satılacak kaygısı her zaman ön plana çıkar. Çünkü yayınevi sadece kitabı basmıyor. Bu kitap editöryal süreçten geçiyor, tanıtılıyor ve dağıtılıyor. Ve bunların hepsi ayrı bir masraf kalemi.
Bu durumun yeni yazarların kitaplarının yayınlanmasını engelleyip engellemediği sorusuna ise Aksoy şu şekilde cevap verdi: “Kitap yayınlatmak isteyen fakat tanınmayan yazarların kitaplarının yayınlanması sadece yayınevlerinin sorumluluğunda değil, birçok tarafı ilgilendiren bir konu. Yayıncı, sonuç itibarıyla bir yapımcı. Yeni bir yazar kendisine bir dosya getirdiğinde elbette bu kitabın yayınlanmasını ister. Fakat yayınevi de bunun için bir yatırım yapacak. Bu durumda da yayıncı için her zaman bu kitap ne kadar satılacak kaygısı her zaman ön plana çıkar. Çünkü yayınevi sadece kitabı basmıyor. Bu kitap editöryal süreçten geçiyor, tanıtılıyor ve dağıtılıyor. Ve bunların hepsi ayrı bir masraf kalemi.
Eser sahibinin ölümünden 70 yıl sonra telifi düşerek anonimleşen kitapları isteyen yayınevi telif ücreti ödemeden yayınlayabiliyor. Sabahattin Ali’nin eserlerini yayınlamak 4 yıl önce serbest kalmıştı,
Bu web sayfasında sağ tık yapamazsınız....